Kıymığı battı bazı sözlerin
ellerim gözyaşı kanadı.
Şikayet ettim ayrılık tanrısına,
bu şekilde olmamalı sevdalıklar
böyle acıtmamalı dedim.
arada da olsa görebileyim onu
kısıtlı saatlerde tüttürebileyim dedim.
Eski acılarımı peşine saydı
yerine yeni mutsuzluklar ve acılar verdi.
Bir zamanlar birini çok seven, bir o kadarda özleyen bir adamdım
bazıları kendi aralarında aşık olduğumu bile iddia ederlerdi.
Şimdi ise yeni acılara katlanması gereken
ucu yanarken küllüğe bırakılmış izmarite döndürüldüm.
Sigara içen biri olsaydın
her an alıp beni bir nefes olsun çekeceğini düşünürdüm.
Ama artık döndürülmeyi bekliyorum.
Pis bir duman çıkarıyorum, rahatsızlık veriyor olmalıyım,
çünkü kimseler yanaşmıyor.
Bir sigara değilde puro olsaydım,
küllükte kendi kendime söner kalırdım.
Ve canın beni çektiğinde gelir tekrar yakabilirdin.
Rüzgarın çıkmasını bekledim uzun uzun,
kar yağdı.
Telefonum her çaldığında umutlarım uyudukları yerden kalkıp
içime sızdılar.
Çoğu yanlış numaraydı arayanların.
Karşı taraf telefonu kapatırken sırıtıyor sandım
sonra umutları alıp şarapla suladım.
Hepsi iyice sarhoş olduktan sonra
ben seni aradım, sana şiirler yazdım.
Operatörden gelen
"Şiir yazdığınız kişiye şu anda ulaşamıyor, kendisi şiirlerinize şu an kapalı yada kapsama alanınız dışında "
mesajlarına bağırdım.
Balkona çıktım, rüzgar vardı,
sana ait birşeyler aradım.
Sana emanet ettiğim yalnızlığım çıktı içinden.
Mutfağa gidip yalnızlığımın üzerine iki yumurta kırdım,
yedim,
mideme oturdu.
Tuvalete gittim, diz üstü çöktüm taşların üzerinde,
kustum.
Yumurtalar çıktı içimden, yalnızlık kaldı.
Tuvalette kusamayacağımı anlayınca, yalnızlığı,
kağıtların üstüne boşalttım.
Konusu aynı olan şiirleri rüyalara bastırdım,
bir kaç saat beklettikten sonra güzel düşlerbulaşmış yerlerini yedim.
Ve bende rüyaya yattım.
Kafiyeli rüyalar gördüm, koca dalgaların arasından tek başıma sıyrıldım.
Uyandım, sensizliğin sessizliğini kamera şakası sandım.
Konuşmaya çalıştım kimsesizlikle, alamadığım cevapları beğenmeyip kafalarına kültablasını fırlattım.
Pencerenin önüne geçtim,
elimle olmayan perdeleri araladım,
bulutların göndermediği güneş ışığını çektim, içeri aldım.
Ellerimi arkama kavuşturdum, farklı birşey [i]düşünüyormuş gibi çatılara baktım.
Mor bir peri belirdi arkamda, cama yansımasından tanıdım,
hiç konuşmasına fırsat vermeden ona ayrılık tanrısını şikayet ettim.
Hiç tanığım olup olmadığını sordu, şiirleri aradım,
sonra onları yediğimi hatırladım.
Madem yok, o halde başka birşey iste benden dedi, üzerindeki tül geceliği çıkartırken.
Onu sigara almaya gönderdim.
Geri dönünce saçlarıyla "seviyor, sevmiyor" oynadım, periyi kel bıraktım.
Kaçarken yanımdan para üstünü vermediğini hatırladım, aptallığıma hayıflandım.
Birde nasıl olur, hala "seviyor" çıkar diye Falcılar Derneğine bir şikayet mektubu yazdım.
Mektubu çatıdaki kargalardan birinin ayağına bağladım,
dışarı çıkıp posta pulu parasını dilek havuzuna attım.
Havuz parayı iade etti, bu kadarcık parayla dilek tutulmaz, dilek kuyusu kavramıyla karıştırdın dedi.
Aramızda problem olmasın diye içine tükürmeden uzaklaştım.
Sokak sokak gezmeye başladım,
gölgelerden dans dersleri aldım,
şarapçılardan bir kaç fırt otlandım.
Eve döndüm.
Erkenden eve döndüğümü görüp sevinecek birisi olmadığı için kapının önünde oturdum, saatlerin geçmesini bekledim.
Kimsenin sevinmesi gereken bir durum kalmayınca eve girdim, kapıyı çarparak kapattım.
Nerde yemek diye buzdolabını azarladım, çok [i]kızmıştım, kendimi tutamadım,
fişini çektim.
Hızımı alamadım, kendimi de cezalandırdım.
Böyle bir zamanda kendime acımak olmazdı.
Kitaplığın önünde tek ayak üzerinde beklemeye başladım.
Beklerken vakit geçsin diye aşka, sevgiye, yada umuda dair yazılmış kitapları
ayrık otlarını toplar gibi ayıkladım.
Cezamı tamamlayıp gözlerimin tozunu sildim.
İkimizin beraber çekilmiş bir resmimizi buldum.
Arkasına keçeli kalemle, "mutluluğun resmi" notunu düştüm.
Kendime çelme taktım, yere düştüm.
Canım yeterince yanmayınca, resmimizi alıp ikimizi düşünmeye başladım.
İyi gelmişti bu, bol bol ağladım.
Göz kapaklarım kepenk indirene kadar bekledim, onları fazla mesaiye bıraktığım için özür diledim,
uzun bir süre kullanmamaya söz verip gönüllerini aldım.
Bir kutu kibrit buldum,
kültablasına, senin bıraktığın yere, yerime uzandım.
Kibriti çaktım,
kendimi söndürdüğüm yerden tekrar yaktım...